TEDE-PORT

Girişimcinin El Kitabı

Girişimcinin El Kitabı

Girişimcilik ile İlgili Diğer Kavramlar

Girişimcilik kavramı ile yakından bağlantılı çok sayıda kavram bulunmaktadır. Bu kavramların pek çoğu ilerleyen bölümlerde incelenmiştir. Burada sadece işletme, girişim, yönetim ve KOBİ kavramları ele alınmıştır.

3.1. İşletme ve Girişim

İşletme, belirli amaçlar doğrultusunda, ürün ve hizmetler üretip pazarlayarak insanların istek ve ihtiyaçlarını karşılayan ekonomik bir birimdir. Bu kısa tanımda vurgulanması gereken üç temel öğe bulunmaktadır. Bunlar amaç, ürün, istek/ihtiyaç olarak ifade edilebilir. Bu üç öğe işletmenin temel taşlarını oluşturmaktadır. Yukarıda işletmenin içsel amaçlarının kâr, büyüme ve sürdürülebilirlikten oluştuğu detaylı olarak açıklanmıştı. Ticari amaçla kurulan işletmelerin yanı sıra, faaliyetleri sonunda ticari beklentileri olmayan iktisadi işletmeler de bulunmaktadır. Örneğin; belediyelerin halka hizmet etmek için kurdukları ekmek fabrikaları, çöp tesisleri, ekonomik faaliyetler yürütse de bu faaliyetler ödenilen vergilerden karşılanmakta ve bu nedenle bu tip işletmelerin ana amacı kâr elde etmek değil sosyal fayda sağlamaktadır. Bu gibi işletmelerde de ekonomik faaliyetler yürütülmekle birlikte amaçları bakımından ticari işletmelere göre farklılıkları bulunmaktadır. Dolayısıyla bir işletme, kuruluş öncesi amaçlarını net olarak ortaya koymalı ve bu konuda paydaşları (ortaklar, çalışanlar, yöneticiler vs) ile bir amaç birliği oluşturmalıdır.

İkinci olarak işletmelerin, bir ürün ve/veya hizmet üretmek veya bunu pazarlamak ile ilgili amacı bulunmalıdır. Bu amaç doğrultusunda çok sayıda alternatif bulunmaktadır. Cep telefonundan kaleme, yazılım hizmetinden bankacılık hizmetlerine kadar işletmeler kanunla yasaklanmayan her konuda faaliyet gösterebilir. Bu faaliyetler işletmenin tipine göre bir ürünü üretmeye odaklı bir sanayi işletmesi olabildiği gibi perakendecilik, lojistik veya e-ticaret gibi ürünleri pazarlamaya da odaklı olabilir.

Son olarak işletmeler, istek ve ihtiyaçları karşılamak için kurulmuş ekonomik birimlerdir. Aslında işletmenin tanımında ve elbette başarısında geçen kilit nokta da burasıdır. İnsanların istek ve ihtiyaçlarını yeterli düzeyde karşılayamayan veya bunu rakiplerinden daha iyi yapamayan işletmeler zaman içinde yok olacaktır. Bundan dolayı bir işletme, kuruluş aşamasından başlayarak tatmin etmek istediği istekleri ve ihtiyaçları iyi belirlemeli ve ona uygun ürün ve hizmetleri üretebilme becerisine sahip olmalıdır.

İşletme ve girişim (teşebbüs) kavramları çoğu zaman aynı anlamda kullanılmaktadır. Her iki kavram ile bir takım amaçlara ulaşmak için değer yaratan faaliyetler bütünü ifade edilmektedir. Gerçekten de faaliyetlerin tek merkezden yapıldığı küçük işletmeler açısından bakıldığında iki kavram arasında herhangi bir farklılık yoktur. Bazı yazar ve düşünürler işletmeler büyüdükçe girişim ile işletme arasındaki farklılığın da belirginleştiğini ileri sürmektedir. Bu görüşe göre örneğin, Türkiye Ziraat Bankası bir girişim olduğu halde, şehirlerde bulunan şubeleri bu girişime bağlı birer işletmedir. Bu örnek farklı işletme tiplerinde de görülebilir, örneğin Arçelik A.Ş. bir girişim olduğu halde Ankara’da bulunan bulaşık makinesi fabrikası veya Pakistan’da bulunan buzdolabı fabrikası bu girişime bağlı olan işletmelerdir. Örneklerden de görüleceği üzere üretim, pazarlama gibi faaliyetleri bağımsız şekilde yönetilen girişimler için bu ayrım önem kazanmaktadır. O nedenle girişimin, işletme kavramını içine alan daha geniş bir kavram olduğu ileri sürülmektedir (Alpugan, 1998). Bu ayrım işletme büyüyüp farklı alanlara yayılmaya başladıkça ortaya çıktığından, küçük işletmeler bakımından önemli bir farklılık ortaya çıkarmaz. Bu nedenle kitapta girişim ve işletme kavramları aynı anlamda kullanılacaktır.

3.2. Yönetim

Girişimcilik ile ilgili açıklamalarda temel vurgunun üretim faktörlerini belirli bir amaç doğrultusunda bir araya getirme, risk alma ve yenilik yapma konularında olduğuna değinilmişti. Burada girişimcinin temel sorumluluklarından biri de diğer üretim faktörleri olan sermaye, emek ve doğayı amaca uygun biçimde bir araya getirmek ve uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlamaktır. Diğer bir ifade ile girişimci, geliştirdiği iş fikri için yeterli düzeyde sermaye bulmak veya bunu kendisi karşılamak, uygun nitelikli çalışanları bir araya getirmek ve işletme için bir alan bulmak zorundadır. İşletme bu kaynaklar ile faaliyete geçmesiyle birlikte gündeme gelen en önemli konu, işletmenin sahip olduğu bu beşeri ve beşeri olmayan kaynakların birbiriyle uyumlu biçimde yönetilmesi olacaktır. Diğer bir ifadeyle, işletmenin finansal varlıklarının, makine ve üretim süreçlerinin, insan kaynaklarının birbiriyle uyumunun sağlanması işletme başarısında en önemli konulardan birini oluşturmaktadır. Dolayısıyla başarılı olabilmek için, belirli bir amaç doğrultusunda bir araya gelen kaynakların yönetilmesi gereklidir. Bu nedenle kaynakların sevk ve idaresi kısaca bunların yönetimi girişimcilik başarısında kritik bir öneme sahiptir.

Bir girişimde kaynakların yönetimi denildiğinde, işletmenin ürün ve hizmet üretmek için bir araya getirilen tüm canlı ve cansız varlıklar konusunda verilen kararlar akla gelmektedir. İşletme kurulduğunda kimlerin işe alınacağı, bu kişilerin nasıl bir görev tanımının olacağı, ne miktarda ürün üretileceği, nasıl bir organizasyon kurulacağı, hangi pazarda faaliyet gösterileceği, ürün ve hizmetlerin kullanıcıya nasıl dağıtılacağı gibi yüzlerce konuda karar verilmesi gereklidir. Bu kararların zamanında ve etkin şekilde verilmesi yönetim fonksiyonunun görev alanı içine girmektedir. Bir yöneticinin işletme kaynaklarını etkin şekilde idare edebilmesi, bu kaynakları iyi planlayabilme, örgütleyebilme, koordine etme ve kontrol etme becerisine bağlıdır. Yönetim fonksiyonları adı verilen bu dört faaliyet bir yöneticinin görevlerinin ne olduğunu özetlemektedir.

Gerçekten de etkin bir yöneticinin öncelikle iyi bir planlayıcı olması gerekmektedir. İşletmenin gelecekte ulaşmak istediği amaçlarına uygun olarak yöneticinin bu amaçlara nasıl ulaşılabileceğini net bir şekilde ortaya koyması diğer bir ifade ile planlaması gereklidir. Planlama aşamasında “Ne, ne zaman yapılacaktır, kim hangi kaynakları kullanarak, hangi amaçla yapacaktır?” sorularına cevap aranır. İşletmedeki tüm çalışanlar, bu plan doğrultusunda harekete geçerek işletmenin amacına en etkin şekilde ulaşmasına yardımcı olacaktır.

Yönetimin ikinci fonksiyonu ise örgütleme veya organize etmedir. İşletme içinde birbirinden farklı onlarca faaliyetin belirli bir plana göre yürütülebilmesi için bir organizasyon yapısının ve bu yapı içinde hangi işlerin, kimler tarafından yapılması gerektiğinin belirlenmesi gerekir. Örgütleme aşamasında yönetici, planda belirtilen amaçlara ulaşmak için hangi işlerin yapılması gerektiğini belirleyecek, ardından bu işleri kimlerin yapması gerektiğine karar verecek, onların yetki ve sorumluluklarını ortaya koyacaktır. Planlama aşamasında ne yapılması gerektiği belirlenirken, örgütleme aşamasında nasıl bir yapı ile işlerin görüleceği belirlenmektedir. Bu aşamanın sonunda hangi görevlerin olduğunu belirten işletmenin organizasyon şeması ve bu görevlerin nasıl yapılacağının belirlendiği yetki ve sorumluluk dağılımları ortaya çıkacaktır.

Planlama ve örgütleme aşamaları sonunda işletme varlığı ortaya çıkmış olur. Bu aşamadan sonra çalışanların belirli bir amaç doğrultusunda harekete geçmelerini sağlamak gereklidir. Yöneltme veya yürütme adı verilen bu işlev yoluyla çalışanlar arasında amaç birliği sağlanarak belirlenen hedefe ulaşmak kolaylaşır. Yöneticinin çalışanlar arasında amaç birliğini sağlayabilmesi için çalışanların motivasyonunu yüksek tutabilmesi, onlara etkin bir liderlik yapabilmesi ve iletişim kanallarını iyi tasarlaması gereklidir. Bunun için de çalışanlar arasında takım ruhunun oluşturulması, çalışanlar için anlamlı amaçlar belirlenmesi, iyi bir ödül ve ceza sisteminin kurulması ve yöneticinin çalışanlarına örnek olacak davranışlar sergilemesi, adil ve tarafsız olması gereklidir.

Bu üç fonksiyon oluştuktan sonra başlangıçta hedeflenen sonuçlara ulaşılıp ulaşılmadığının kontrol edilmesi, eğer sapma varsa bunun neden kaynaklandığının tespit edilmesi ve yeni bir planlama sürecine geri bildirim olarak aktarılması gereklidir. Kontrol fonksiyonu bu açıdan karşılaştırma ve düzeltici önlemlerin tespit edildiği faaliyetleri içinde barındırmaktadır. Bu fonksiyon yoluyla yönetici, başlangıçta belirtilen hedeflere uygun sonuçlar alınıp alınmadığını, sonuçlar beklenenden düşük ise bunun olası nedenlerinin neler olduğunu, gelecek dönemde daha başarılı olmak için hangi düzeltici önlemlerin alınması, ne gibi yeniliklerin yapılması gerektiği konularında önemli tespitlerde bulunup kararlar alabilmektedir.

İşletmede yönetici olarak çalışan kişinin yukarıda verilen bu dört işlevi başarıyla yerine getirmesi gereklidir. Dolayısıyla bu dört fonksiyon bir yöneticinin işletmede hangi konular ile ilgili çalışması gerektiği konusunda da ipuçları vermektedir. Girişimcilik penceresinden bakıldığında, girişimci ile yöneticinin bazı işletmelerde ayrıldığı görülmektedir. Gerçekten de işletmeler ilk kurulduğunda, sermaye sahibi, girişimci, yönetici aynı kişiyi ifade ederken, belirli bir büyüklüğe ulaşıldığında yapılması gereken işler artıkça ve farklılaştıkça bu görevler farklı kişileri tanımlamaya başlayacaktır. Örneğin, bir kişinin kendi sermayesi ve KOSGEB’in yeni girişimcilere verdiği destek ile küçük bir bakkal dükkânı açtığını varsayalım. Bu aşamada, girişimci, sermayedar ve yönetici kendisi olacaktır. Zamanla bu işletmenin işlerinin iyi gitmesiyle girişimcimizin yeni ortaklar bulduğunu ve bu ortaklarla işletmenin sermayesini artırarak ve bu sermaye ile birkaç şube daha açtığını ve orta ölçekli bir perakende zinciri haline geldiğini düşünelim. Bu durumda şirketin toplam sermayesi artmış ancak girişimcinin şirketteki ortaklık payı azalmış, işler büyüdüğü için de girişimci profesyonel yönetici istihdam etmiştir. Bu durumda girişimci, sermayedar ve yönetici farklı kişilerin rollerini tanımlamaya başlamıştır. Bu durumda yöneticilik ile girişimcilik farklı kavramlar haline gelmeye başlamıştır. Profesyonel yöneticinin temel görevi, girişimci adına kurulu bulunan işletmenin tüm kaynaklarını etkin olacak şekilde sevk ve idaresini sağlamaktır. Yönetici, bu faaliyetleri yerine getirme karşılığında işletmenin bir çalışanı olarak maaş alacak ancak işletmenin kar veya zarar etme riskini üstlenmeyecektir. Dolayısıyla girişimci ile yönetici arasındaki en temel fark da buradadır. Yönetici, kendisine teslim edilen kaynakları girişimcinin belirlediği amaç doğrultusunda verimli şekilde idare edecek ve faaliyetlerin sonuçlarını girişimciye rapor edecektir. Bu kapsamda yönetici, girişimcinin belirlediği amaç doğrultusunda işletme kaynaklarını sevk ve idare eden kişi şeklinde tanımlanabilir.

3.3. Girişimcilik ve KOBİ

Girişimcilik çoğu zaman küçük bir işletme sahipliği ile eşanlamlı bir kavram olarak düşünülür. Gerçekten de çoğu girişimcilik faaliyeti sonunda ortaya genel ölçüler ile “küçük” olan bir işletme yapısı ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde yer alan girişimlerin de büyük çoğunluğunun (%99,5) küçük ve orta ölçekli girişimler olduğu düşünüldüğünde böyle bir düşüncenin çok da yanlış olmayacağı ortadadır¹. Girişimcilik faaliyeti sonucunda ortaya çıkan küçük ve orta ölçekli işletmeler, diğer bir ifade ile KOBİ’lerin bir bölümü zaman içinde büyük işletme sınıfına girecektir.

İşletme büyüklüğünün göreceli bir kavram olması dolayısıyla KOBİ (Küçük ve Orta Ölçekli İşletme) kavramının da tanımlanması zamana, ülkeye, kullanılan teknolojiye veya sektöre göre farklılık gösterebilmektedir. Örneğin, 20 yıl önce kullanılan kriterlere göre büyük sayılan bir işletme, günümüz ölçülerinde orta ölçekte olabilmektedir. Bunun yanında tarım alanında faaliyet gösteren ve 100 kişinin çalıştığı bir işletme, yüksek teknoloji alanında faaliyet gösteren ve 10 kişinin çalıştığı bir işletmeden çok daha düşük finansal sonuçlar elde edebilir. Örneklerden de görüleceği üzere işletme büyüklüğü göreceli bir kavramdır. Bu karmaşayı ortadan kaldırmak için ülkeler hukuki düzenlemeler yaparak KOBİ tanımlarını geliştirmektedirler. Bu tanımlar daha çok bağımsızlık, sermaye, ciro ve çalışan sayıları dikkate alınarak yapılmaktadır.

Ülkemizde geçerli olan KOBİ tanımı mikro, küçük, orta ölçekteki işletmeleri içine almaktadır. Buna göre;

  1. a) Mikro işletme: 10 kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri 3.000.000 TL’yi aşmayan işletmelerdir.
  2. b) Küçük işletme: 50 kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri 25.000.000 TL’yi aşmayan işletmelerdir.
  3. c) Orta büyüklükteki işletme: 250 kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri 125.000.000 TL’yi aşmayan işletmelerdir.

Bu limitlerin yanı sıra bir işletmenin KOBİ olabilmesi için bağımsızlık şartını sağlaması da gereklidir. Buna göre KOBİ ölçeğindeki işletmenin ortakları arasında % 25’ten daha fazla hisse oranına sahip büyük işletme olması durumunda, bağımsızlık şartının sağlanmadığından, işletme KOBİ olmayacaktır. Özetle bağımsızlık şartını sağlayan ve 250 kişiden az çalışan ile 125 milyon TL’den daha düşük ciro veya bilanço değeri olması durumunda işletmenin KOBİ niteliğine sahip olduğu kabul edilmektedir.

3.3.1. KOBİ’lerin Önemi

KOBİ’ler sayısal miktarı, istihdam ve üretim hacmi, serbest rekabetin oluşumuna ve toplumsal gelişmeye katkısı ayrıca girişimcilik kültürünün yaygınlaşmasındaki etkileri nedeniyle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önem kazanmaktadır.

Öncelikle KOBİ’ler sayısal olarak ülkelerin önemli ekonomik birimlerini ifade etmektedir. KOBİ’ler KOBİ’ler sayısal miktarı, istihdam ve üretim hacmi, serbest rekabetin oluşumuna ve toplumsal gelişmeye katkısı ayrıca girişimcilik kültürünün yaygınlaşmasındaki etkileri nedeniyle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önem kazanmaktadır. Toplam sayısı 3,5 milyonun üzerinde olan KOBİ’ler toplam cironun % 62’sini, toplam katma değerin %53,5’ini toplam ihracatın %55’ini ve toplam istihdamın da %73,5’ini gerçekleştirmektedir (TÜİK Bülten, 2016). Dolayısıyla KOBİ’ler bir ülke ekonomisinin en önemli bölümünü oluşturmaktadır.

Sayısal öneminin yanında KOBİ’ler serbest rekabete dayalı piyasa ekonomisine canlılık kazandırmaları açısından da öne çıkmaktadır. KOBİ’lerin daha çok küçük ölçekli birimlerden oluşması, büyük işletmelerin faaliyet göstermekte zorlandıkları alanlarda ürün/hizmet üretimini mümkün kılmaktadır. Ayrıca pek çok KOBİ, büyük işletmelerin ihtiyaç duydukları ürünleri üretmekte ve girişimcilik ekosisteminin büyümesini ve gelişmesini sağlamaktadır. Ayrıca bu işletmelerin ekonomik faaliyetlere katılım düzeyinin artması, bazı işletmelerin piyasadan silinmesine, işini iyi yapan diğerlerinin ise faaliyetlerini büyütmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Dolasıyla ekonomik sistem içinde KOBİ’lerin varlığı, doğal bir eleme sürecinin de sağlıklı çalışmasını ve işletme niteliklerinin sürekli olarak artmasını sağlamaktadır.

KOBİ’lerin belki de en önem kazanan yönlerinden bir tanesi de toplumun girişimcilik kapasitesinin önemli bir göstergesi olmasıdır. Potansiyeli olan bir iş fikri geliştiren herhangi bir kişi, bu fikrini bir girişimcilik macerasına konu edebilmekte ve toplum için bir değer ortaya koyabilmektedir. Bu sayede girişimci önemli birtakım finansal ve finansal olmayan kazanımlar elde ederken, toplum da iyi bir yaşam için ihtiyaç duyduğu ürün ve hizmetleri elde edebilmektedir. Girişimcilik sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkan KOBİ’ler bu yolla toplumsal ve ekonomik gelişmeyi sağlayan irili ufaklı üniteler olarak toplumdaki yerini almaktadır.

Toplumun en küçük birimlerine kadar yayılma olanağı bulunan KOBİ’lerin ekonomik öneminin yanında KOBİ’ler toplumun eğitiminde de önemli roller üstlenmektedirler (Doğan, 2016). Çoğunluğu aile girişimlerinden oluşan bu tip işletmelerde üretim, pazarlama, finansman, muhasebe gibi pek çok faaliyet yürütülmekte ve bunları yürütmekten sorumlu olan kişiler de gerekli eğitimleri alarak bu fonksiyonlarda istihdam edilmektedirler. Sahip olduğu yüksek istihdam kapasitesi sayesinde toplumun geniş kesimlerinin KOBİ’ler aracılığı ile mesleki ve teknik yönden eğitildikleri ifade edilebilir. Dolayısıyla makro bakış açısıyla KOBİ’lerin ülke ekonomisine ve toplumsal gelişime önemli katkıları bulunmaktadır.

3.3.2. KOBİ’lerin Avantajları

Küçük işletmeler, finansal ve pazarlama güçleri açısından düşük bütçelere sahip olsalar da bunu avantaja çevirebilirler. Örneğin, küçük işletme sahibi, hem müşterilerini hem de çalışanlarını yakından tanımanın verdiği avantajları büyük işletmelere göre daha iyi kullanabilmektedir. Ayrıca ölçeğinin daha küçük olması dolayısıyla pazar değişimlerine daha hızlı cevap verebilmekte ve bu yolla yenilik kabiliyetini artırabilmektedir.

KOBİ’ler, sanıldığının aksine büyük işletmelerin küçük birer kopyaları değil, onlardan çok daha farklı iş modellerine, ürünlere, pazarlara ve pazar dinamiklerine sahip olan işletmelerdir. Dolayısıyla bir KOBİ’nin büyük işletme gibi düşünmesi veya onların hareket tarzını doğru kabul ederek taklit etmesi olumlu sonuçlar getirmeyecektir. Özellikle sayıca çok olan küçük girişimciler yerel pazarın özelliklerini daha iyi tanıyan, pazardaki tüketici istek ve ihtiyaçlarını daha iyi görebilen ve pazardaki alıcı ve satıcılar ile daha yakın ilişkiler kurabilen kişilerdir. Bu özellikleri nedeniyle büyük işletmelerin sahip olmadığı türden rekabet avantajlarını ortaya çıkarabilir ve sağlıklı bir büyüme hızı yakalayabilirler.

Ayrıca ölçeğin küçük olması, başarısızlık durumunda riske edilen yatırımın miktarının da düşmesini sağlamaktadır. Bu yolla girişimci, yalın girişimcilik felsefesinde (Ries, 2012) olduğu gibi büyük miktarda yatırımlara gitmeden sahip olduğu ürünün pazar performansını gerçek veriler ile test edebilecek ve bir üst üretim ölçeğinde alacağı riski azaltabilecektir. KOBİ’lerin avantajları aşağıda maddeler ile açıklanmıştır (Alpuan, 1998; İraz, 2010):

  • Tüketici tercihlerine göre tedarik, üretim ve pazarlama sistemleri daha esnektir.
  • Potansiyelin düşük olduğu pazarlarda faaliyet gösterebilirler.
  • Pazar ve müşteriye yakınlıkları daha fazladır.
  • Yenilik fırsatlarını daha iyi saptayıp değerlendirebilirler.
  • Teknolojik yeniliklerde daha verimlidirler.
  • Yakın ve samimi ilişkiler kurarak çalışanların motivasyonlarını artırabilirler.
  • Pazarda büyük işletmelerin bıraktığı boşlukları hızla doldurabilirler.
  • Daha az bürokrasi vardır.
  • Küçük birikimlerle kurulabilir ve toplumun girişimcilik potansiyelini gösterebilirler.
  • Teşvikli fonlardan daha fazla yararlanabilirler.
  • Büyük işletmelerin tamamlayıcısıdırlar.

 

3.3.3. KOBİ’lerin Dezavantajları

KOBİ’ler avantajlarının yanında ölçeklerinden ve girişimcinin kendisinden kaynaklanan bazı dezavantajlara da sahiptir. Girişimciden kaynaklanan dezavantajlar sektörde yeni olmadan kaynaklanan bilgi ve tecrübe eksikliği, yönetim konusundaki yetersizlikler şeklinde sıralanabilir (Alpugan, 1998). Bu dezavantajlar, zaman içinde eğitim ve çaba ile büyük oranda aşılabilmektedir. Bu dezavantajların yanında KOBİ’lerin büyüklükten kaynaklanan birçok sakıncası da bulunmaktadır. Bu sakıncaların en önemlileri şunlardır;

  • Bilgili ve tecrübeli personel eksikliği,
  • Düşük miktarlı tedarik nedeniyle üretim maliyetlerinin yüksek olması,
  • Büyük işletmelerin fiyat rekabetine dayanıksızlık,
  • Satış dalgalanmalarının yüksek olması,
  • Karar almada tek yöneticiye bağımlı olmak.

3.3.3. KOBİ’lerin Dezavantajları

KOBİ’ler avantajlarının yanında ölçeklerinden ve girişimcinin kendisinden kaynaklanan bazı dezavantajlara da sahiptir. Girişimciden kaynaklanan dezavantajlar sektörde yeni olmadan kaynaklanan bilgi ve tecrübe eksikliği, yönetim konusundaki yetersizlikler şeklinde sıralanabilir (Alpugan, 1998). Bu dezavantajlar, zaman içinde eğitim ve çaba ile büyük oranda aşılabilmektedir. Bu dezavantajların yanında KOBİ’lerin büyüklükten kaynaklanan birçok sakıncası da bulunmaktadır. Bu sakıncaların en önemlileri şunlardır;

  • Bilgili ve tecrübeli personel eksikliği,
  • Düşük miktarlı tedarik nedeniyle üretim maliyetlerinin yüksek olması,
  • Büyük işletmelerin fiyat rekabetine dayanıksızlık,
  • Satış dalgalanmalarının yüksek olması,
  • Karar almada tek yöneticiye bağımlı olmak.