Girişimcinin El Kitabı
Girişimin Finansal Amaçları
Genellikle bir işletmenin finans yönetiminden beklentisinin, firmanın kârını en yükseğe çıkartmak olduğu düşünülür. Buna göre alınan her karar firmanın kârına yapacağı katkı temelinde değerlendirilecektir. Ancak kâr maksimizasyonunun bir takım eksiklikleri bulunmaktadır.
Öncelikle kârdaki artış, riskliliğin de değişmesi anlamına gelebilir. Çünkü kâr artışı sağlamak için katlanılacak risk, göreceli olarak çok daha yüksek olabilir. Örneğin 10.- TL kâr elde eden Beta firmasının hissedarları 2 birim risk katılırken Gama firmasının hissedarları 11.- TL kâra karşı 3 birim risk göze almak durumundaysa yalnızca yüksek kâra sahip olduğu için Y firmasının hissedarlarının daha iyi bir yatırım yaptıklarını söylemek mümkün değildir.
Yüksek kârın temel hedef olmasına ilişkin bakış açısında bir diğer eksiklik paranın zaman değeri konusunu göz ardı etmesidir. İşletmeler açısından projeler arasında kârın zamanlaması büyük önem arz etmektedir.
Finans yöneticisi, dönen varlıklara kaynak aktarırken dönemsel faaliyetlerin yürütülmemesini mümkün kılacak harcamalar yapmakta; duran varlıklara kaynak aktarırken yalnızca içinde bulunulan dönem için değil gelecek dönem veya dönemlerde yürütülecek faaliyetlerin yürütülmesini mümkün kılacak harcamalar yapmaktadır. Kaynak sağlama ve kaynak kullanma kararları verilirken ortakları en yüksek refaha ulaştırmak amacıyla kârı en yüksek kılmak doğru bir hedef midir? (Sayılgan, 2017, s.5).
Bir işletmenin temel amacının kâr elde etmek olduğu ilk etapta söylense bile asıl amaç, firmanın piyasa değerinin maksimum kılınmasıdır. Elbette ki elini taşın alına koyarak risk alan girişimcinin çıkarları önceliklidir ancak hem işletme sahibi olarak girişimcinin ya da hissedarların hem de işletme dış çevresinde yer alan paydaşların çıkarına olacak hedef piyasa değerinin maksimum kılınmasıdır.
Diğer taraftan arzu edilen kâra ulaşmak ya da kâr (zarar) noktasından ne kadar uzak olunduğunun tespiti açısından öncelikle maliyetlerin değişken ve sabit olarak ayrılması gerekmektedir. Sonrasında katkı tipi gelir tablosu hazırlanarak bu sorulara cevap bulunabilir. Katkıdan kasıt basit bir anlatımla satışı gerçekleştirilen ürünün satış fiyatının, öncelikle ürün içinde bulunan değişken maliyetlerini karşılaması (f-a) daha sonra sabit maliyetlerin karşılanmasına katkı sağlamasıdır b/(f-a). Tam olarak sabit maliyetlerin de tamamının karşılandığı nokta, başabaş noktası olarak ifade edilir. Bu aşamadan sonra yapılacak her satışın değişken maliyetlerini aşan kısmı yani ürünün değişken maliyetlerini karşıladıktan sonra kalan kısmı kâr olarak ifade edilir. Bu aşamada sabit maliyetlere arzu edilen kâr ilave edilir ve katkı payı üzerinden hesaplama yapılırsa satış miktarı ve satış tutarı üzerinden hedeflenen rakamlar belirlenebilir.
Kâr eden bir işletme için iflas riski söz konusu mudur? İlk etapta kâr ve iflas kavramları pek yan yana gelmez gibi gözükse de aslında iflas riski, kâr eden bir işletme için de söz konusudur.
Örnek:
r@ktas işletmesi finansal dönem sonunda aşağıdaki gibi bir finansal durum sergilemiş olsun.
r@ktas işletmesi
31.12.20xx Tarihli Dönem Sonu
Finansal Durum Tablosu
AKTİF
I-Dönen Varlıklar 16.000.-
Nakit ve Nakit Benzerleri 500.-
Ticari Alacaklar 2.500.-
Stoklar 13.000.-
II-Duran Varlıklar 31.000.-
Tesis Makine ve Cihazlar (Net) 31.000.-
AKTİF TOPLAMI 47.000.-
PASİF
III-Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar 26.000.-
Banka Kredileri 24.000.-
Ticari Borçlar 2.000.-
IV- Uzun Vadeli Yabancı Kaynaklar
V-Özkaynaklar 21.000.-
Sermaye 14.000.-
Dönem Kârı 7.000.-
PASİF TOPLAMI 47.000.-
Finansal verilerden de anlaşılacağı üzere işletme sahibi girişimci 14.000.- TL sermaye ile kurduğu işletmenin faaliyetleri sonucunda sermaye üzerinden %50 net kazanç sağlamıştır. Ancak fon kullanımı ve fon fazlasının değerlendirilmesi açısından bakıldığında durum nasıl değerlendirilmelidir?
Kâr eden -ki sermaye üzerinden %50 gibi oldukça yüksek bir oranla bu işletme yoksa iflas ihtimali taşımakta mıdır?
Finansal durum tablosu dikkatli bir şekilde incelendiğinde ilk göze çarpan makine tesis ve cihazlar hesabıdır. İşletme yeni bir tesis kurmaktadır ya da yeni bir makine cihaz almıştır. Dönem kârı tutarı nerede? Sorusunun cevabı, kâr aktif hesaplar arasında dağılmıştır. Ya kasada bekleyen nakittir yahut tahsil edilmeyi bekleyen bir alacak veya satılmak üzere alınan stoklardadır. Tesis makine ve cihaz finansmanında da kullanılmış olabilir.
Burada önemli olan husus bir dönemden daha kısa sürede nakde dönüşebilecek olan dönen varlıklar ile yine bir dönemden daha kısa sürede ödenmesi gereken kısa vadeli yabancı kaynaklar arasındaki vade uyumudur. Finansman politikası açısından dönen varlıkların kısa vadeli yabancı kaynaklarla finanse edilmesi negatif işletme sermayesine yol açmaktadır. Banka kredisi ya da ticari borç nedeni ile kâr eden bu işletme, iflas istemli bir dava ile karşılaşabilir.
İşletmelerin likidite durumları görüldüğü üzere çok önem arz etmektedir. Peki, acaba girişimci olarak biz satmak üzere aldığımız stoklarımızı bir an için satamadığımızı düşünürsek nasıl bir likidite durumu ile karşı karşıya kalabiliriz? Senaryo biraz daha kötüye gitse ve ticari alacaklarımızda da tahsilat sorunu yaşasak durum ne olur acaba? Tüm bu sorular, cevabı oran analizi yardımı ile cevap bulacaktır.
Görüldüğü gibi firmaların fon bulma, bulunan bu fonu kullanma ve temettü (kâr payı) politikalarını ve bunların birbirleri ile ilişkilerini dikkate almadan yürütme ve sadece kâr elde etmek odaklı bir politika; işletmenin iflası ile sonuçlanabilir.
Likidite durumunun önemi bu örnekten de anlaşılmaktadır. Peki likidite açısından işletmenin bir an için satışlarını yapamadığı stoklarını, satamadığı durumda borçlarını ödeme durumu ne olacaktır? Daha kötü bir senaryo içerisinde alacaklarını da tahsil edemezse durum nasıl olacaktır? Bu sorulara cevap, finansal tablolar analizi türlerinden birisi olan raşyo (oran) analizlerinden³ likidite oranları ile bulunabilir. Likidite oranları, kısa vadeli borçlarını ödeme gücünü ölçmek için dönen varlıklar adı da verilen işletme sermayesinin yeterli olup olmadığını belirleyebilmek için kullanılır (Özdemir, 1997, s.37).
Likidite oranı, işletmenin sahip olduğu dönen varlıklarının kısa vadeli yabancı kaynaklara bölünmesi ile bulunur. Likidite oranı, işletmenin net çalışma sermayesini yani kısa vadeli borçlarını karşıladıktan sonra işletmecilik faaliyetleri için gerekli olan tutarın durumunu göstermektedir. Literatürde bu oranın 2 olması beklenmektedir.
Asit-test oranı ise daha önce de belirtildiği gibi bir an için stokların satılamaması durumunda kısa vadeli borç ödeme kabiliyeti hakkında bilgi vermektedir. Asit-testoranı, dönen varlıklar toplamından stoklar kalemi toplamının düşülmesi ile bulunan değerin, kısa vadeli yabancı kaynaklar toplamına bölünmesi yolu ile hesap edilir. Bu oranın literatürde 1 olması beklenmektedir. Son olarak alacakların da tahsil edilemediği durumda işletmenin kısa vadeli borçlarını ödeme gücü hakkında bilgi veren oran, nakit oranıdır. Hazır değerler toplamının, kısa vadeli yabancı kaynaklar toplamına bölünmesi ile hesap edilmektedir. Literatürde bu oranın 0,20 olması beklenmekte ise de içinde bulunulan sektörün özelliklerine göre sektör ortalamaları üzerinden tüm bu oranlar değerlendirilmelidir.